Bu türküyü bilmeyeniniz yoktur.
“Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman
Senin gibi cahile,
Ben efendim diyemem aman.
Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yârim nerelerde
Kara üzüm asması,
Yeşil olur yazması
Ben yârimden ayrılmam
Mevlam kara yazı yazmasın
Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yârim nerelerde
Asmadan üzüm aldım
Sapını uzun aldım,
Verin benim yârimi
Annemden izin aldım,
Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yârim nerelerde”
TRT Türk Halk Müziği Arşivinde 1133 repertuar numarası ile kayıtlı bu türkü 02 Kasım 1954 tarihinde Bursa yöresinden, İhsan Kaplayan isimli kaynak kişiden Muzaffer Sarısözen tarafından derlenerek notaya alınmış.
“Gelin Nazlanması” da denilen bu türkünün dörtlükleri arasında ciddi tutarsızlıklar olduğu açık.
Türkünün yöresinin zeytin üretiminin başkenti Bursa olması da ayrı bir garabet.
Aslı Rumca bir aşk türküsüdür.
Nereden çıktı şimdi bu dediğinizi duyar gibiyim.
Bu yalnızca masum bir türkü değil, tarihte, kapsamlı bir zihin yıkama operasyonun parçasıdır.
“Yoksulların zaferi” ile sonuçlanan Milli Mücadele sonrası 1923 de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ana uğraşlarından biri de Türk köylüsünü “gerçek üretici birer çiftçi” yapmaktı.
Çünkü biliyorlardı ki tarım yoksa, gıda / gıda yoksa da gelecek yoktur…
Bu düşüncede olan başka bir ülke daha vardı: ABD.
Tabi ki onun derdi de kendi çiftçisidir.
ABD, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe giren ve Türkiye dahil 16 ülkeyi kapsayan Marshall Yardım Planı’nı hazırlar.
Uzun yıllardır dünyanın en büyük mısır üreticisi olan ABD, elindeki devasa mısır stoğunu eritmek için Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere “mısırözü yağı alma” ön koşulu koyar.
Bunun üzerine Türkiye ilk margarin fabrikasını kurar.
Tesadüf bu ya (!) aynı yıllarda İspanya Türkiye’den “delice zeytin ağacı”ndan elde edilen kömür ithal eder. Binlerce delice zeytin ağacı yerinden sökülür.
Elde kalan zeytinlerden elde edilen yağ da ABD’ye satılır.
Ama bir sorun vardır:
Bu toprakların çocukları, beslenmenin, ilacın ve ışığın kaynağı olarak hep zeytinyağını bilmişlerdir. Zeytin ağacını, yapraklarını, meyvesini ve yağını sofralara katık, gecelere ışık, yaralarına merhem olarak kullanmıştır.
MÖ 6000’lere tarihlenen zeytin ağacının doğduğu yer bu topraklardır.
Yıllardır zeytinyağına alışmış bu toprağın halkını mısırözü yağına teşvik etmek gerekmektedir.
Bu amaçla propaganda başlar:
- Kamuoyuna, ısınan zeytinyağının kanser yaptığı yalanı pompalanır ( Oysa
zeytinyağı en zor yanan sıvı yağlardan biridir)
- Zeytinyağı yemenin ilkellik, margarin yemenin modernlik olduğunu belirten
görsel reklamlar yayınlanır,
- Zeytinyağını aşağılayan bir de türkü siparişi verilir. “Zeytinyağlı yiyemem
aman”
Ve yıl 2023
Yani Zeytin katliamından 70 yıl sonra.
Bu yıl İtalya ve İspanya’nın düşen rekoltesine karşın Türkiye’de 421 bin ton ile rekor kırılmış.
Ve ülkesini çok seven (!) iktidardaki müstevliler Balıkesir ilinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait 14 bin dönümlük 165 bin zeytin ağacına sahip işletmede Ekim 2023 ayında üretimi durdurarak tasfiyeye başlamışlar.
Bu üretim başarısını da cezasız bırakmadılar.
Talan ve rant için hazırlık yapıyorlar diye düşünüyorum.
Ve iktidara:
- Bu işletmede yıllardır süregelen üretimi neden durdurduğunuzu,
- Bundan sonraki yol haritasının ne olduğunu halka açıklamasını
öneriyorum.
Aksi takdirde düşüncemi doğrulamış olursunuz.
09 Kasım 2023-Çorlu
Facebook Yorum
Yorum Yazın