Anaerkil toplumdan, adına sözde medeni toplum dediğimiz ataerkil topluma geçtiğimiz dönemden beridir süregelen ve bir türlü önüne geçilemeyen sorunumuz; Kadına şiddet konusu...
'' Kadına Şiddet' ' Burada ki Şiddet' ten kastım sadece fiziksel şiddet değil elbette...
Şiddet; insan yaşamının her alanında karşılaşılan ve dünyada giderek artan bir toplum ve akıl sağlığı sorunudur.Şiddet aynı zamanda zayıflık ve cehaletin dışa vurumu ve insan hakları ihlalidir.
''Kadına yönelik şiddet, kadınların cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan her türlü eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit edilme, zorlanma veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakılmalarıdır.''
Kadına Şiddet;Dünyanın pek çok yerinde sıklıkla rastlanan bir insan hakları ihlalidir. Mağdurların doğumla birlikte, hatta doğum öncesinde maruz kalmaya başladıkları bir şiddet türüdür.
Doğacak kız çocuğunu cinsiyeti sebebiyle aile içinde ve yakın çevrede iyi karşılamama, kız çocuklarını cinsiyetleri sebebiyle okula göndermeme, aile içinde veya dışında fiziksel, cinsel saldırılara maruz bırakma, zorla evlendirme, kadını erkek çocuk doğurmadığı için aşağılama, kadına yönelik tecavüz tehdidi, evlilik içi tecavüz, namus cinayetleri, çalışma yaşamına girmenin engellenmesi, düşük ücretle çalıştırılma, iş yaşamına erkeklere kıyasla alt pozisyonlarda başlama, ev içi emeklerinin göz ardı edilmesi, insan ticareti gibi birçok şiddet biçimini içerir.
Kadına şiddet denildiği zaman sadece sosyo-ekonomisi ve kültürel yapısı geri kalmış topluluklardan bahsetmek de ayrı bir tezattır. Çünkü eğitimli insanlar bile çocukluktan beridir süregelmiş maruz kaldığı şiddet ve sevgisizliğin dışa vurumu olarak şiddet uygulamaya meyilli bireyler olmaları da kaçınılmazdır ve devamında ki; yıllarda bastırılmış bilinçaltı eziklik ve korkular şiddet uygulamanın temel sebepleri arasında ki yerini almaktadır.
Dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye'de biz kadınlar değişik biçimlerde şiddete uğruyoruz. Kadınların eğitimden yoksun bırakılarak eve mahkum edildiği, ekonomik faaliyetinin yasal ve geleneksel birçok sebeple kısıtlandığı, çalışma yaşamında bin bir haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı, toplumun en fakir kısmını oluşturduğu, kendi kaderine terk edildiği koşullarda ve dolayısıyla şiddetin ilk hedefi de doğal olarak en korumasız ve zayıf kesimi yani biz Kadınlar!
Bugün Dünya üzerinde yaşayan kadınların ne yazık ki! yarısı eşleri tarafından şiddete uğramakta...
Türkiye'de ki istatistiklere biraz göz gezdirildiğinde ortaya çıkan tablo çok korkunç;
''Kadın Cinayetleri 1995 yılında kayıt altına alınmaya başlandı.
2002-2010 yılları arasında 4.289 KADIN!
İstanbul Sözleşmesinin imzalandığı 2011 yılından itibaren;
2011-2020 yılları arasında 2.490 KADIN! öldürülerek aramızdan ayrıldı.''
Bu ne ilk ne de son olacak.
Bu coğrafya da kadın olmak diyorum ya; İmtihanların en zoru; Adın Ayşe, Fatma, Hale ya da her neyse! Ne kimliğin var, ne adın ne de söz hakkın. Çünkü bu coğrafya da en büyük talihsizliğin iş olsun diye verilen pembe kimliğin...
Sözlerime Nazım Hikmet RAN'ın o güzel mısraları ile son vermek istiyorum..
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
Anamız, avradımız, yarimiz.
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen.
Ve soframızdaki yeri,
Öküzümüzden sonra gelen...”
Kadınlarımız...
Kocalarından şiddet gören, ölüm korkusuyla yaşayan, devletin bir korumayı çok gördüğü kadınlarımız.
Tecavüze uğrayan, “ iş yükü çok fazla” denilerek tecavüzcüsüyle evlendirilen kadınlarımız.
Ekonomik özgürlüğü olmayan, mahkemeye hakkını aramaya gittiğinde “ önce para” denilen kadınlarımız...
Tarih boyunca erkeğin kadını koruduğu söylendi.
Sahi, erkek kadını kime karşı koruyordu?
Hiçbir kadının şiddete rızası yoktur, erkeğin şiddete meyili vardır.
Çünkü biz birlikte güçlüyüz, sen yoksan bir eksiğiz.
''Ayağa kalkacak kadar cesur isen; düşmekten korkma...
''Ey kadınlar/Kadınlarımız sakın düşmekten korkma, kalkmamaya alışmaktan kork...''
Özgürce yaşayacağımız bir dünya hayali ile hepinizi yüreğinizden öpüyorum...
Facebook Yorum
Yorum Yazın