Bir hayvanseverim. Küçücük evimde 4 kedim var. 3’ü engelli.
Biri sağlıklı cins bir dişi. Gri pofuduk tüylü, çok prensip sahibi ve aynı zamanda evimizin de sahibi. Kimseye kendini sevdirmez. Şımık, bizim atarlı, tripli kraliçemiz.
Biri fiziksel engelli; yürüyemiyor. Sadece o da değil kuyruk yok. Patisinde deriler yüzülmüş kemik gözüküyor. Fakat son derece karizmatik. O nedenle adı; Necip Bey. Kendinden emin bir sokak kedisi. Cinsi; Tekir. (Şu cins sözüne de çok takılırım. Bana göre tüm kediler ayrı bir cins zaten. Ne cinsi arıyor insanlar, hiç anlamıyorum).
Necip Beyle tanıştığımızda 10 ay boyunca veteriner kliniğinde tedavi için kalmış. Üzerinden yıllar geçti hala veterinere giderken çok korkar. Mutlaka idrarını yapar. Kolay değil yavruyken araba motoruna girmiş. Motor çalışınca da yaralanmış. Bir hayvansever fark edince yaralı yavruyu, yardım etmiş. Tedavi ettirmiş. Kurtarmış. Yollarımız kesişti. Senedir birlikteyiz.
Bir işitme engelli kedim var. Sağır kedim Cancan. Sokak kedisi. Soğuk bir günde veterinerin penceresine gelmiş dayanmış. Aldırmış kendini içeri ama orada tutunması zor tabii. Bir süre idare etmişler sonra bana dediler ki buna da en iyi siz bakarsınız. Verdiler. Ben Cancanımı çok sevdim. Hepsini seviyorum ama ille de Cancan. Çünkü gördüm ve anladım ki sağır kediler için yaşamak gerçekten çok zor.
Ve benim pambık prensim, Şevket efendi. O da görme engelli. Gözleri enfeksiyon kapmış. Kurtarma imkanı yoktu. Gözleri alındı. O da bir veterinerden geldi bana. Bahçede doğmuş, kardeşleri varmış, bir tek benim beyaz prensimin gözleri enfeksiyon kapmış. Yavruydu daha tanıştığımızda. Yavru kedi baktım biliyorum başıma gelecekleri fakat kör kedim hiç olmamıştı. Biraz endişeliydim sahiplendiğimde. O da bir yaramaz çıktı. Atlamalar, zıplamalar. Görmemesine rağmen evin içinde son sürat koşturmacalar. Tüm yaramazlıklar onun başının altından çıktı.
Evdekiler öyle böyle şanslılar. Bakılıyor, seviliyor, besleniyorlar. Ya dışardakiler, hele barınaktakilerin hayatı nasıldır acaba? Hayvanseverler, hiç merak edip, gidip baktınız mı? Oradakilerin hali nicedir?
Bugün Çorlu Hayvan Bakımevine gittim. Belediye barınakları ile ilgili bir ön yargım vardı. Oraya giderken aklımda bu ön yargımla birlikte gitmiştim. Gidiş sebebim mahallemizde yaşayan Zilli isimli sokak köpeği bir süredir ortada yoktu. Babam sormuş çevredekilere “barınağa götürdüler” demişler. Tutturdu barınağa gidip Zilliyi görelim diye. Gittik. Bir yanda bakımevi içinde köpekler var. Ayakaltında da dolaşan çok şirin minik yavru kediler.
Bakımevinin kapısı ziyarete açık. Ancak yeni bir bakımevi inşa edildiğinden ziyaret için uygun gözükmüyor. Biz de kapıdaki görevliye içeri girmek için ısrarcı olmadık ama Zilli oradaysa şöyle uzaktan da olsa bir görmek istediğimizi söyledik. Zilliyi biz biliyoruz ama görevliler için “sarı çizmeli Mehmet ağa” tabii. Tarif ettik, hangi mahallenin köpeği olduğunu anlattık. Bizi dinlediler sabırla, araştıralım burada mı, dediler. O sırada veteriner hekim Ahmet Çavdar geldi. Henüz ameliyattan çıkmış. O da bizi dinledi. Aldı bakımevindeki köpeklerin olduğu yerleri dolaştırdı. Oraya bak, buraya bak. Zillimiz yok. O sırada baktım ki babamın gözlerinden yaşlar akıyor. Ne oldu Zilliye diye. Veteriner hekim makül gerekçeler söyleyerek babamı avuttu. Rahatlattı.
Oradan ayrılırken biraz buruktuk. Fakat içimiz oradaki diğer canlar için rahattı. Fiziki şartları falan hiç gözüm görmedi ki kötü olduğunu söyleyemem. Görevliler, sorumlular iyi insanlardı. Merhametli. Allah karşınıza iyi insanlar çıkarsın dileği olur ya bu bence en çok da dilsiz canlar için geçerli.
Bu ziyaret sonrası aklımdaki önyargı değişti. Çorlu Hayvan Bakımevinde iyi insanlar var. İçim rahat.
Anladım ki, bakımevlerine, hayvan barınaklarına sadece iyi insanlar lazım. Onların olduğu yerler zaten iyi oluyor.
Facebook Yorum
Yorum Yazın