Yazar Ali Lidar, Çorlu 11. Geleneksel Kitap ve Kırtasiye Fuarında sevenleri ile buluştu
GÜNDEM11. Geleneksel Çorlu Kitap ve Kırtasiye Fuarının cumartesi günü konuk yazarlarından biri de Eğitimci yazar Ali Lidar idi.
Eskişehir Anadolu Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yapan ve aynı zamanda yazar olan Ali Lidar, elindeki 500’den fazla dil ve lehçeye çevrilmiş iki binin üzerinde Küçük Prens kitabıyla kurduğu Küçük Prens Müzesi’ni tanıttı.
Müzenin dünyadaki ilk ve tek Küçük Prens müzesi olduğunu belirten Lidar, müze için, “Burası aynı zamanda dünyada örneği olmayan, insanların başka hiçbir yerde karşılaşamayacakları dilleri görme olanağı olan bir filoloji mekânı” dedi.
Fransız Yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin 1943 yılında yazıp yayımlattığı, Türkiye’de ise ilk kez 1955 yılında yayımlanan Küçük Prens kitabının başlarda bir çocuk kitabı gibi düşünüldüğünü fakat ilerleyen zamanlarda yetişkinlere hitap eden bir kitap olduğunun anlaşıldığını dile getiren Lidar, kitabın kısa sürede dünyada en çok okunan kitap olduğunu söyledi.
Ali Lidar'ın Küçük Prensle yolu nasıl kesişti?
“Küçük Prens, çocukken okuduğum kitaplardan biriydi sadece. O zaman tabii Küçük Prens kitapları toplayayım diye düşünmedim. Kitapları toplama hikayem birkaç yıl önce bir sahaf gezisinde Küçük Prens’in farklı çevirilerini görmemle başladı.
Çocuk kitapları bölümünde yan yana duran Küçük Prens çevirileri gördüm. Dört tane farklı yazarlar taratan çevirisi olan Küçük Prens kitabını görünce o anda bende bir kıvılcım gelişti ve şunu düşündüm; nihayetinde bir çocuk kitabı, bir yazar çevirmiş diğer farklı bir yazar neden çeviri yapmış?
Orada şahsi bir merak gelişti ve dedim ki! ( Dillere de meraklı olduğumdan dolayı bir kitap en fazla ne kadar farklı çevrilebilir diye düşünüp bu farklı çevirileri olan bu kitapları alayım ve çevirileri mukayese edeyim belki bir yazı çıkartırım düşüncesiyle bu kitapları incelemek için aldım.)
O dört kitabı aldım eve gittim ve hikayem böyle başladı. Daha sonra ilgim arttı ve acaba başka çeviren de var mıdır, diye düşünüp araştırmaya başladım.
Türkiye’de epeyce çevirisinin olduğunu gördüm. 10-15 kadar kitaba ulaştım. Sonra farkında olmadan biriktirmeye başladım. Daha sonra yolum Mehmet Sobacı ve Yıldıray Lise ile kesişti. Meğerse onlar zaten Küçük Prens kitapları biriktiriyormuş. Yolum onlarla kesişince kitaplara ulaşmam daha kolay oldu ve ben de kendimi bir koleksiyoner olarak addetmeye başladım. İnsanlara bunu duyurdum. Erasmus’la yurtdışına giden öğrenciler, yurtdışında bulunan okurlar, buradan yurtdışına giden arkadaşlar vasıtasıyla Küçük Prens’in yurtdışı baskılarını da bulmaya başladım. O günden bu yana da toplamaya devam ediyorum.”
Lidar, Küçük Prens’in neden bu kadar çok sevildiği ve neden bu kadar çok taraftar topladığı sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi:
“Küçük Prens, dünyanın en karanlık günlerinde umudun sözcüsü oldu”
“Küçük Prens’in yazıldığı yıllar dünyanın en karanlık, en karamsar yılları. İki tane dünya savaşı yaşanmış ve Fransa bu savaşların en yakın tanıklarından biri olmuş. Tarihin görmüş olduğu en büyük barbarlıklara tanık olunmuş ve bu sanata da yansımış. Küçük Prens tam da bu dönemde bir küçük çocuğun gözüyle insanlara umut aşılayan, insanların hâlâ gizli saklı bir yerlerinde birtakım güzelliklerin olduğunu ve bunların açığa çıkabileceğini söyleyen, bir anlamda umudu haykıran bir kitaptır. Ben, dünyada bu denli ilgi görmesini buna bağlıyorum. Dünyanın en karanlık günlerinde umudun sözcüsü haline geldi. Bu da bence Küçük Prens’in, dünyada bir fenomen haline gelmesindeki en önemli faktör oldu.”
“Küçük Prens 500’den fazla dile çevrildi. Dünyada buna yaklaşan bir metin yok”
Lidar, Küçük Prens’in bu kadar çok dil ve lehçeye çevrilme serüvenini şu sözlerle dile getirdi:
“Dünyada çıkan iyi kitaplar majör dillere çevrilir. Küçük Prens de önce dünyada konuşulan majör dillere çevrildi. Küçük Prens’in benim gibi fanatik tutkunları oldu. Küçük Prens’e dair her şeyi biriktiren insanlar farklı baskıları da biriktiriyorlardı. Bir süre sonra majör olmayan dillerdeki Küçük Prensler de bu insanların hayali oldu ve Küçük Prens çok kullanılmayan dillere de çevrilmeye başlandı. Bir noktadan sonra da iş bir skor merakına döndü. Küçük Prens şu noktada artık kullanılmayan, konuşulmayan ya da konuşulan ama yazılı hale gelmemiş dillerin koruma altına alındığı, kayıt altına alındığı bir çatı haline geldi. Bugün baktığımız zaman hiyeroglif dilinde, Orta Çağ İngilizcesi dilinde, Afrika’nın ücra kabilelerinde konuşulan Bambara dilinde; Kürtçenin, Lazcanın, Hemşincenin farklı ağız ve lehçelerinde Küçük Prensler var. Mesela ölü dillerden biri olan Maya dilinde Küçük Prens var. Braille alfabesinde, T9 alfabesinde sadece rakamlardan oluşan Küçük Prens var.”
“Herkes elini taşın altına soktu. Boya badanayı öğrencilerimizle yaptık”
Küçük Prens kitapları biriktirmeye başladığının duyulmasıyla birlikte dostlarının Küçük Prens’e dair figürler gönderdiğini ve bu figürlerin de kendi içerisinde bir koleksiyon oluşturduğunu söyleyen Lidar, eser sayısının artmasıyla birlikte Ankara, İstanbul, Eskişehir gibi illerde sergiler açtıklarını belirtti. Lidar, müzenin kurulma öyküsünü ise şöyle açıkladı:
“İstisnasız her sergimiz yoğun bir ilgi gördü. Hâl böyle olunca bu müze fikri bizim aklımıza yerleşti. Çünkü sergide insanların mekânını kullanıyorsunuz ve bir süre sonra bunları kaldırmanız gerekiyor. Biz de bir mekânımız olsa eserleri orada 365 gün sergileyebilsek diye düşündük. Yıllar boyu bunu bir iç çekişi olarak kendi aramızda konuştuk. Çünkü böyle bir müze açmaya hiçbirimizin maddi imkânı el vermiyordu. Sonra şartlar olgunlaştı. Benim çalıştığım Eskişehir Anadolu Lisesi’nde eski bir lojman binası vardı. Bir süredir atıldı. Burası olur mu olmaz mı diye düşünürken bu fikri müdür beye taşıdık. Müdür bey de fikri beğendi o da milli eğitim müdürüne taşıdı. O da bize çok yardımcı oldu. Devletin okullar için ayırdığı bütçeyi müze için kullanmak benim hiç içime sinmedi. Bunun üzerine bir bağış kampanyası başlattık. Bu konuda da okul aile birliği devreye girdi. Gönderilen bütün paralar, harcanan bütün paralar kayıt altına alındı. İnsanlar sağ olsunlar kampanyaya da çok alaka gösterdiler. 100 bin liranın üzerinde bir para toplandı. Biz de müzeye dair işlerimizi bu parayla hallettik. İnsanların bağışlarıyla, devletin binasıyla ve bizim koleksiyonumuzla bu müzeyi açtık. Herkes elini taşın altına soktu. Mesela boya badana, inşaat işlerini arkadaşlarımızla, öğrencilerimizle birlikte yaptık. Binanın içindeki duvar resimleri duvar kâğıdı değil. Benim bir ressam arkadaşım tek tek duvarlara bu resimleri çizdi. Dışarıdaki yıldızları öğretmen arkadaşlarla birlikte yaptık. Biz tırnaklarımızla kazıya kazıya binayı bu hale getirdik.”
“Dünyadaki ilk ve tek Küçük Prens müzesiyiz”
Müzenin dünyadaki diğer Küçük Prens koleksiyonerleri tarafından da ilgiyle takip edildiğini belirten Lidar, bu mekânın dünyadaki ilk ve tek Küçük Prens müzesi olduğunu söyledi.
Haber / Gülcan Arıcan
İlginizi Çekebilir